1972 yılında Richard Bach tarafından yazılan, masalsı bir anlatıma sahip Martı, sıradan martılardan farklı olan Jonathan Livingston’ın hikâyesini konu alır. Jonathan, diğer martılar gibi sadece yemek peşinde koşmaz, kavga etmez; onun asıl tutkusu uçmaktır. Bu farklılığı, başta en yakınlarıyla çatışmasına neden olur ancak Jonathan yolundan dönmez.

Kitap, Jonathan’ın hikâyesi üzerinden koşullar ne olursa olsun kendimizi sınırlamamamız gerektiğini ve istediğimizde her şeyin üstesinden gelebileceğimizi anlatır. Bu yönüyle son derece motive edici bir eserdir.

Birinci Bölüm: Uçma Tutkusu

Jonathan, sürüsünden farklı olarak yemek yerine uçmaya odaklanır. Annesi ona alçaktan uçmanın albatroslara ait olduğunu, kendisinin yemek bulmaya çalışması gerektiğini söylese de Jonathan ailesini dinlemez ve uçuş denemelerine devam eder. İlk başlarda başarısız olur, sıradan bir martı olmaya karar verir.

Ancak bir gün karanlıkta uçmayı dener. Çünkü martıların karanlıkta uçamayacağı bilinmektedir. Birkaç denemeden sonra özgürce uçmaya karar verir ve artık yeryüzünün akrobatik uçuş yapabilen tek martısı olur.

Sürüye dönüp düşüncelerini paylaşmak istese de beklediği karşılığı bulamaz. Martı Konseyi, “pervasızlık ve sorumsuzluk” gerekçesiyle onu sürüden atar. “Bana bir şans verin, öğrendiklerimi göstereyim!” dese de artık yalnız bir martıdır.

Gökyüzünde özgürce uçarken ışık saçan iki martıyla karşılaşır. Onların peşinden göğe yükselir ve gözden kaybolur.

İkinci Bölüm: Yeni Bir Dünya

Jonathan kendini farklı bir yerde bulur. Artık onun da ışık saçan kanatları vardır ve burayı “cennet” olarak görür. Buradaki martılar dünyadakilerden çok farklıdır; sürekli kendilerini geliştiren ve sınırlarını zorlayan kuşlardır.

Burada Sullivan ve Chiang adlı martılardan çok şey öğrenir. Sınırları olmayan mükemmel bir martı olabileceğini fark eder. Ancak bir gün dünyada da öğrenmeye hazır birkaç martı olabileceğini düşünür. Sullivan buna karşı çıksa da Jonathan, öğrendiklerini paylaşmak için dünyaya geri döner.

Üçüncü Bölüm: Öğrenciler

Jonathan’ın ilk öğrencisi, sürüden atılmış bir martı olan Fletcher’dır. Zamanla başka öğrenciler de katılır. Jon onlara uçuş dersleri verir. Sürü başta onları reddetse de her gün birkaç yeni martı gruba katılır.

Bir gün Fletcher, bir yavruya çarpmamak için kayaya çarpar. Herkes öldüğünü zanneder, fakat Fletcher bir rüyadan uyanır gibi ayağa kalkar. Sürü bunu “şeytan işi” olarak görüp saldırmak ister. O anda Jonathan ve Fletcher bin metre uzağa uçarak kaçarlar. Fletcher şaşkınlıkla bunun nasıl mümkün olduğunu sorar. Jonathan, “Çalışarak, tıpkı eskiden olduğu gibi” yanıtını verir.

Ertesi sabah Jonathan öğrencisine,
“Artık bana ihtiyacın yok. Kendini bulman gerekiyor. Onu anlamaya ve öğrenmeye çalış.” der.

Kısa süre sonra Jonathan’ın bedeni şeffaflaşır ve kaybolur. Fletcher, öğrencilerine baktığında onları oldukları gibi görür ve gülümseyerek düşünür:
“Sınır yok, Jonathan.”

Öğrenme yarışı böylece yeniden başlamıştır.

Bu makale, editör ekibimizin gözetiminde yapay zeka desteğiyle hazırlanmıştır.